Seçimler sonrasında hangi partiler tasfiye olacak

Türkiye 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı’nı seçerken ‘Başkanı’nı’ da seçmiş olacak.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015 Haziran ayında yapılacak genel seçimler, Yeni Türkiye’nin önümüzdeki 20-30 yılını şekillendirerek, yeni yol haritasının belirlenmesi açısından, gerek yurt içi gerekse bölgesel ve küresel gelişme dinamikleri açısından stratejik bir öneme sahip görünüyor.
Muhtemelen Türkiye 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı’nı seçerken ‘Başkanı’nı’ da seçmiş olacak. Yapılan kamuoyu yoklamalarının neredeyse tamamında Başbakan Erdoğan’ın ilk turda seçileceğine yönelik güçlü bir kamuoyu desteği olduğu anlaşılıyor.
Erdoğan’ın 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında, partili Cumhurbaşkanlığı ve başkanlık sistemine yumuşak bir geçiş yapılabilmesi için TBMM kurucu meclis gibi çalışarak, başkanlık sisteminin hukuki yapısını ve seçim sistemlerini düzenleyerek, yeni sisteme geçişte alınması gereken tedbirler ile yapılması gerekli reformların hukuki alt yapısının oluşturulmasına yönelik çalışmalara ağırlık vermesi bekleniyor.
Başkanlık sistemlerinde hükümet istikrarı ve güçlü muhalefet, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yeni sistemin iki temel hedefi olarak, Yeni Türkiye’nin yeni bölgesel ve küresel vizyonuna önemli katkılar sağlarken, yeniden yapılanma demokratik değişim ve dönüşüme ayak uyduramayan siyaset kurumları açısından tehlike çanlarının çalması anlamına da geliyor.
İktidar açısından Türkiye usulü rasyonel veya yarı başkanlık sistemi, insanı öne çıkaran demokratik ve özgürlükçü bir anayasa ve daha demokratik bir seçim sistemi ve parti içi demokrasiye geçişi sağlayabilecek siyasi partiler yasası ile desteklendiği takdirde, Türkiye’de siyasi istikrarsızlığı önleyecek, Yeni Türkiye’nin Ortadoğu ve dünyada bölgesel ve küresel güç olma yolunda önemli bir parametresi olabilecektir.
Muhalefet açısından ise, ülkemizde milli irade ve demokrasiye karşı olarak, vesayet sistemlerinin güçlenmesinin önünü açan, dış ülkelerin de müdahil olduğu darbe süreçlerinin yaşanmasına neden olan mevcut sistemin gözü kapalı desteklenmesi, parti içi değişim ve dönüşümlere kapalı bir strateji ile hareket edilmesi neticesi oluşan güçsüz ve aciz muhalefet perspektifinin seçimler sonrasında ağır bir yara alarak liderleri de içine alan siyasi bir tasfiyeye dönüşme ihtimali ile kaçınılmaz bir son gibi görünüyor.
Geçmiş dönemlerde, ülkemizde Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep sancılı ve gerilim içinde geçmişti. Seçim öncesi yapılan provokasyonlar hukuk kisvesi altında gerçekleştirilebildiği gibi yasadışı unsurların kullanılmasıyla, terör, kaos ve istikrarsızlık yaratacak provokatif ve manipülatif eylemler şeklinde de kendini göstermişti.
Eski Türkiye’de askeri vesayet mekanizmaları ile milli iradeyi temsil eden iktidarlar arasında yaşanan, cumhurbaşkanlığı mücadelesi, bu kez küresel ve Batılı güçler kontrolündeki yerli işbirlikçi yapıların da dahi olduğu bir şer koalisyonu ile milli irade arasında, Gezi kalkışmasından günümüze devam ediyor.
Bu şer güçler, 2013 yılı Haziran ayı içinde Yeni Türkiye’nin Ortadoğu’da ve dünyada söz sahibi olmasını engellemek, stratejik yatırımlarına ve ekonomisine darbe vurmak en önemlisi de çözüm sürecini ve Ortadoğu’da Kürt-Türk ittifakını bozmak amacıyla, Gezi başta olmak üzere,17-25 Aralık darbe girişimini 30 Mart yerel seçimleri öncesine denk getirerek hükümeti hukuk örtüsü altında antidemokratik bir biçimde iktidardan uzaklaştırarak, Başbakan Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığına aday olmadan önce tasfiye etmek istemişlerdi.
Gezi’nin yıldönümünde, Berkin Elvan ve Soma faciası üzerinden sokağı kışkırtarak yeni bir gezi ve ‘Gezi Sendromu’ yaratmaya çalışan, sandıktan ümidini kesmiş muhalefet partilerinin ve provokatörlerin başarılı olamamasında en önemli etkenlerden biri sosyal medya platformlarının kişilik haklarına ve özel hayatın gizliliği ilkelerine aykırı yasadışı faaliyetleri ile ulusal güvenliğimizi tehdit eden ses kayıtları tapelerinin erişiminin engellenmesi yönünde hukuki sınırlar içine çekilmesi olmuştu.
17-25 Aralık darbe girişiminin engellenmesi, polis ve yargı başta olmak üzere devlet içine sızmış paralel yapı örgüt elemanlarının, devlet yetkisini örgüt lehine kullanarak ulusal güvenliğimize yönelik illegal faaliyetleri ile bu örgütün bazı elemanlarının Gezi olaylarının büyümesi ve yayılmasında oynadıkları provokatif rol ve eylemlerinin deşifre edilerek pasifize edilmeleri Gezi’nin yıldönümünde yeni bir Gezi yaratılmasını engelleyen ikinci unsur olmuştu
Gezi’nin yıldönümünde sokak hareketlerini yeniden sosyal medya platformlarının kullanılarak başlatılmasına yönelik ajitasyon ve dezenformasyon haberlere geniş kitlelerin twitter üzerinden sert tepki göstermesi ve provokasyonlara gelinmemesi, Yeni Gezi üzerinden ülkede istikrarsızlık yaratmak isteyen ajan provokatörleri ve vandalları eylemlerini kısa sürede bitirilmesine neden oldu.
Türkiye milletinin sağduyusu, 17-25 Aralık’ta, 30 Mart Yerel Seçimleri’nde, Gezi’nin yıldönümünde, iç ve dış şer odaklarının provokasyonlarına, tuzaklarına, iftiralarına itibar etmeyip açıkça istikrarsızlık ve kaosa nasıl dur demişse, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı kararlılık içinde gönlündeki Cumhurbaşkanı’nı seçerek, Yeni Türkiye’nin bölgesel ve küresel güç olma perspektifinin, 2023 Vizyonu’nun en önemli takipçisi ve destekçisi olacaktır.